Ülkemizde Üniversite Mezunlarının İstidahımı ve Sektörümüzde* Durum
Ben 1993 yılında üniversite tercih sıralamamı yaparken çok bilinçli hareket etmeden, tamamen duygusal tercihler yapmıştım. Yol gösterenler de bu konuda profesyonel olmadığı için tercih listem neredeyse tamamen benim kişisel tercihlerimden oluştu. Bizim zamanımızdaki üniversite giriş sistemi bugünkünden farklı olduğu için çok küçük puan farklarıyla bir üstteki ya da bir alttaki tercihinizi kazanmanız kuvvetle muhtemeldi. Ben de tercih sıralamamda üst sıralarda yer alan ama hakkında hiçbir fikrimin olmadığı Anadolu Üniversitesi, Sivil Havacılık Yükseokulu, Sivil Hava Ulaştırmacılığı bölümünü kazandım ve mezun oldum. Konuyla ilgili tek referansım M.K. Atatürk’ün “istikbal göklerdedir” sözüydü. M.K. Atatürk gibi çağının ilerisini gören ve Anadolu Üniversitesi çatısı altında Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu’nu kuran zamanın Anadolu Üniversitesi rektörü Yılmaz Büyükerşen benim ve bir çok arkadaşımın hayatına olumlu etki etti. En azından mezun olduğu okulla ilgili bir sektörde çalışan azınlıktan olarak kendimi şanslı sayabilirim sanırım.
Peki ya ülkemizdeki genel durum nedir?
Şimdilerde üniversite tercihi anlamında öğrencilerin başvurabilecekleri çok fazla kaynak var. Masanızdan kalkmadan bilgisayar başında bile tercih edeceğiniz okul hakkında binlerce sayfalık bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Üstelik artık devlet üniversitlerin yanı sıra yüzlerce özel üniversite seçeneği de mevcut.
Ülkemizde her yıl üniversite sınavına giren öğrenci sayısı yaklaşık 2 milyon. Bunların da yaklaşık yarısı yeni mezun. Üniversitelerin toplam kontenjanı ise bu sayının ancak yarısı[I]. 2012 yılında lise mezunlarının ancak %57’si bir üniversiteye girebilmiş[II]. Her yıl üniversiteye girmek için uğraşan bu öğrenciler üniversiteyi bitirdiklerinde de iş bulmak için yeniden sınava tabii tutuluyorlar(kpss, banka ve diğer kurum sınavları v.b.). Yani yaşamboyu sınav sistemi içerisinde değerlendirilen bir nesil var elimizde, tek beklentimiz sınav sorularına en fazla doğru cevabı verebilmeleri. Dolayısıyla eğitim sistemimiz de tamamen bunun üzerine kurulmuş. Elimizdeki insan kaynağını önce eğitip sonra öğreterek ve mezun olduğunda da aldığı eğitim ve öğrenimin gereklerini hayata geçirmeye yönelik olarak bir sistemimiz yok ne yazık ki.
Peki ortaöğretim kurumundan mezun olup üniversiteyi kazanmak başarı mıdır? Mevcut sınav sistemi içerisinde değerlendirdiğimizde mutlak ki büyük bir başarıdır. Milyonlarca öğrenci içersinden daha fazla soru cevaplayıp tercih hakkı elde edebilmek şüphesiz ki kolay değil. Ancak işin zor tarafı bundan sonra başlıyor. Tercih listesinde o kadar fazla seçenek var ki, üstelik yenetek değerlendirme sisteminden geçmeyip sadece bildiğiniz soru sayısına göre bir tercih hakkı verilmişse sizin için en doğru seçimin hangisi olduğu tamamıyla kişisel tercihinize kalmış.
Tabii bir de benim “depo” fakülteler olarak adlandırdığım fakületeler ve bölümler var. Her yıl onlarca üniversitede binlerce öğrenciyi kabul eden fakülteler. Mezunlarının yüzbinlerce rakibi ile onlu sayılardaki kontenjanlar için yarıştığı bu fakülte ve bölümler ne yazık ki ülkemizin insan kaynakları israfıdır[III]. Sanırım bunların ülkeye tek faydası üniversite mezunu sayısını yüksek göstermek.
Büyük resim genel hatlarıyla bu şekilde, peki bizim sektörümüzde durum nasıl?
Son yıllarda sektörümüzdeki büyümeye bağlı olarak havacılık ve lojistik meslek dallarına olan talep ve dolayısıyla sektörümüze eleman yetiştiren okulların sayısı inanılmaz çoğaldı. Sektörümüze eleman yetiştiren ana bölümlerin sivil hava ulaştırma işletmeciliği, Havacılık İşletmeciliği, Lojistik, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Yönetimi gibi bölümler olduğunu varsayarsak ülkemizdeki yaklaşık 52 adet sivil hava ulaştırma işletmeciliği bölümü her yıl yaklaşık 1273 öğrenci alırken[IV], Anadolu Üniversite Açıköğretim Fakültesi Havacılık İşletmeciliği bölümünün kontejanı 2050 ve yine Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik bölümü de 2050[V] kontenjana sahip. Yaklaşık 179 lojistik bölümü ise 5905 öğrenci kabul ediyor her yıl[VI]. Yani her yıl sektörümüzde istihdam edilmek üzere 10 binden fazla genç mezun ediyorlar. Gümrük firmaları, dış ticaret şirketleri, ithalat ve/veya ihracat yapan üretim şirketleri gibi şirketleri dahi potansiyel iş sahaları olarak potansiyel sektörler olarak dahil ettiğimizde dahi bu rakam çok büyük. Üstelik yeni mezun olarak istihdam edilebilecekleri pozisyonlar da çok fazla değil. Tecrübe ve uzmanlık gerektiren bir çok pozisyon için diğer bölümlerden mezun olmuş ve hatta alaylı tabir edebileceğimiz insanlarla da yarışmak zorundalar. Dolayısıyla kısıtlı sayıdaki pozisyon için yüksek bir rekabet sözkonusu. Bu durum mezunlar arasında bir takım ekstra özellikleri(iyi bir ya da iki yabancı dil, mezun olunan okul, okul harici alınan eğitim ve kurslar v.b.) iş bulmada öne geçirecek kriterler olarak ortaya çıkaracaktır. İşveren tarafında işe alınacak personel ile ilgili yaşanan sıkıntılar ise, yeni mezun gençlerin yüksek ücret ve poziyon beklentilerinin şirket gerçekleriyle uyuşmaması, teorik bilgilerinin de pratik bilgileri gibi eksik olması ve yabancı dil seviyelerinin yetersiz olması sayılabilir.
Peki çözüm nedir?
Öncelikli olarak devlet yani Milli Eğitim Bakanlığı ve Y.Ö.K kontenjanlar konusunda düzenleme yapmalıdır. Meslek liselerinin sayısı ve etkinliği artırılmalıdır. Üniversite ve sektör temsilcileri sektörün ihtiyaçları doğrultusunda daha fazla işbirliği içerisinde hareket etmelidir. Üniversiteler sektörün temel ihtiyacı olan ara eleman ihtiyacı konusunda yoğunlaşmalıdır. Zamanında Andolu Üniversitesi Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu bünyesinde bulunan kargo, ikram ve yer hizmetleri bölümleri(1 yıl ingilizce hazırlık ve 2 yıl eğitim) tam da sektörün ihtiyacı olan elemanları sağlıyordu. Kapsamı genişletip havayolu ve havalimanı yöneticisi yetiştirmeye çalıştığınızda hem öğrenciyi gerçekte mezun olduktan sonra sektörde çalışacağı pozisyonlar için gereken yeterli eğitimi veremiyor hem de öğrencinin beklentisini yükseltmiş oluyorsunuz. Yani ne tam anlamıyla sektörün ihtiyacı olan elemanı sağlayabiliyor ne de iyi bir işletmeci yetiştirebiliyorsunuz. Bu veya buna benzer şekilde organize edilmiş daha çok gerçek amacına hizmet edecek meslek yüksekokullarına yönlenilmelidir. İki özel üniversitede gördüğüm hava lojistiği bölümü buna güzel bir örnektir. Böylece öğrenci mezun olduğunda sektörde hangi pozisyonda çalışacağını ve kariyer olanaklarını bilerek okul tercihlerini yapacaklar ve mezun olduklarında hayal kırıklığı yaşamayacaklardır. Diğer önemli nokta ise yabancı dil eğitimi. Üniversitelerin lisans ve önlisans programlarında bir yıl ingilizce hazırlık eğitimi mevcut ancak verilen eğitimin kalitesi konusunda yetersizlikler var. Daha yoğun ve mesleki ingilizceye ağırlık vererek öğrencilerin sektöre daha hazır bir şekilde gelmeleri sağlanmalıdır. Bunların dışında ise en büyük pay öğrencinin kendisine düşüyor. Kendi hayatı ile ilgili gerçekçi planlar yapma ve bu planları uygulama konusunda disiplin ve inanç başarının olmazsa olmazıdır.
Taner Aksoy
*Sektör tanımımızın içinde havayolu şirketleri(yolcu ve kargo), havalimanı işletmeleri, yer hizmetleri şirketleri, genel satış acenteleri, antrepo işletmecileri, hava kargo, forvarder, lojistik şirketlerini düşünebiliriz.